BOŞ KAĞIDA SEN YAZ
- Alper Apaydın
- 14 Şub
- 1 dakikada okunur
Bazen dersin ki “aşk istiyorum.” Sonra hemen içeriden bir çığlık, yok yok denediklerimden iyi olmayan tecrübelerim var. Hani bir de özgürlük var ya, çok bir değerlin, vazgeçilmezin. Asla bir şeyle takas etmeyeceğin? Bir gün bir yerde yalnızlık=özgürlük? Alıp başını gidebilme=özgürlük, istemezsen vazgeçebilme=özgürlük diye yazmışım. İyi de suya yazarsan başka, taşa yazarsan başka işte. Bir de benim gibi çocukluğumdaki sobalı evimizde soğuk havalarda buğulanan cama yazılanlar var. Kendiliğinden eriyen ve silinen. İşte ben özgürlük diye tanımladıklarımı buğulanmış cama yazdım, karşısına geçtim okudum, sonra odanın ısısı ile sokağın ısısı dengelendiğinde yazdıklarım su olup aktılar kendiliğinden. İşte tam da orada dedim ki, “Hiçbir şey taşa yazılmış değildir üstat. Silinmeye, erimeye, damlalara dönüşüp akıp gitmesine izin ver inançlarının işine yaramayanlarını. Geçmişi geleceğinin önünden al ve ait olduğu yere geçmişe koy.”
Önünde boş ve temiz kalan alana yaz şimdi. Sevmek, özgürlüktür. Aşk, özgürlüktür, samimiyet özgürlüktür, kendini ifade etmek özgürlüktür. Korkularına rağmen denemek özgürlüktür. Hayallerinden vazgeçmemek özgürlüktür. Bir gün bana bir soru sormuşlardı. “Bu sürecin sonucunda neyi yapabilir olmak istersin?” diye. Ben oraya “özgürlüğün kitabını yazmak isterim” demişim. Büyük laf etmişim yine. Yine ve yeniden. Ben de böyleyim işte büyük büyük konuşup sonra kaplumbağa hızıyla ürkek ürkek yürüyorum. Olsun, ben kendimden memnunum, belki de en önemlisi budur? Neden olmasın...

