DENEMELER
- Alper Apaydın
- 2 Mar
- 1 dakikada okunur
Bazen sihirli bir kelime arıyorum. Birinin ağzından dökülecek satır arası kelimelerin peşinde define avcısı gibi hissediyorum kendimi. Define işte tamda orada. Bir nefes uzaklığımda, bir kelime kadar yakınımda. Ama yok, ne zaman defineyi dışarıda aramaya kalksam sanki arama işine yarayan hassas mekanizma arızaya geçiyor. Sanki hayat diyor ki, “Sen deneyeceksin.”
Dışarıdan “evet, hayır, belki, tam zamanı, yok henüz erken, sabret, geç kaldın, ortam uygun, arkandayım, destekliyorum” kelimelerinin avında zaman kaybetmeyeceksin. Dene, buruştur at. Yeniden dene.
Maça çıkmadan önce günlerce, aylarca yaptığın antrenmanlardaki gibi çalış, dene, sınırlarını zorla. Yola çıkmadan hediyeler gelmez. Sen yaş almazsan kimseden yaş günü hediyesi de almazsın. Yaşamak bir denemedir ama provası yoktur. Önünde neler olup biteceğini bilmeden yaşamak deneysel bir haldir. Ve bir gün öleceksin bile deseler, insan hala ne kadar daha uzatabiliriz bu denemeleri diye uğraş verir, vazgeçemez denemekten. Adına “denemeler” dersin. Tam da istediğin, hayal ettiğin gibi her şey.
Bindiğim yel değirmeni beni ince bir rüzgarla dünyanın etrafında usulca, telaşsız dolaştırıyor. Saçlarımın kıvrımları sanki Atlas'ın kıvrımlarındaki suyla karayı ayıran çizgiler gibi rüzgarla yüzüme savruluyor. Rüzgar saçıma, saçım dudağıma, dudağım kahvenin yudumuna değerken ben de denemeye çalışıyorum. Belgrad'ın Knez Mihailova Bölgesindeki bir kafeden fısıldıyorum kalemime bu ilkbahar sabahında, heyecanlıyım. Korkuyorum. Ama korkunun ecele faydası yok misali deniyorum sessizce.

