KONFOR ALANI
- Alper Apaydın
- 13 Şub
- 1 dakikada okunur
Okuduğum bir kitap var birkaç gündür başucumda duruyordu. Son iki sayfası kalmış bir türlü bitirememişim. Benim için pek olası bir şey değildir. Bitti demek isterim o kadar sona yaklaştığımda, öyle iki sayfaya kalmazdı işim, yine de olamamış işte. Bu sabah bitirmek için o iki sayfayı açtım. Bitireyim de başka bir kitaba geçeyim diye.
Sayfa 345. Mümkünse alıştığın konforunu darmadağın edecek gitmelere bırakmak lazım kendini. “Ne kadar çok uzağına düşersen kendinin, o kadar çok “uzağında kalan kendine” bakma fırsatın oluyor.”
Defalarca okudum cümleyi. Ürkütücü, heyecan verici ve merak uyandırıcıydı. Üçü bir arada reklamları gibi. Yazarken bile korkusu bastı. Kalbim çarptı. Düşündüm ve dedim ki ben istesem de istemesem de çevremde olan bitenler oluyor, olacak. Hele dünyada olan bitenler üzerine kontrolüm hiç yok. Ama katkım var, zerre kadar da olsa olumlu/olumsuz katkım var.
Ben de kendi payıma düşeni iyiden yana kullanmak istedim. Yüreğim ağzımda korkuyla karışık heyecanla “peki” demek geldi içimden. Konfor alanımdan uzaklara gitmelere peki dedim. Yol, yolculuk nereye götürür, neler yaşatır bilmiyorum. Seneye bugün anlatırım olan biteni. Belki de başka yollarla o zamana kadar anlatmış bile olurum. Kim bilir! Bu arada bugünkü telefonlarımdan iki dilek çok hoşuma gitti. “Güle güle büyü” idi birisi. Diğeri de “Şansı olanın horozu altın yumurtlarmış. Sen de onlardan ol.” dedi bir diğeri. Aldım ve yüreğime koydum güzel dilekleri. Güzellikleri, sevgiyle, paylaşarak.