YAŞAM AMACIM NE OLA Kİ?
- Alper Apaydın
- 13 Şub
- 1 dakikada okunur
Bu dünyaya sadece ‘kendim’ için ya da kendi mutluluğum, zevkim için gelmedim. Eğer bunlar amacım olsa idi (varsa eğer) buna uygun bir gezegende dünyaya gelirdim. Sekiz milyarlık bir yerde doğmazdım. Eğer mutlu olmak, mutlu edilmek, doymak, doyurulmak istiyorsam, doyurmak, mutlu etmek de benim amacım. Tahterevalli gibi düşünmüşümdür hep. Bu oyunun eğlenceli ve adil oynanması için bir sen hamle yaparsın, bir ben hamle yaparım. Hamle yapan kimse, etkisi diğerinin de hareketini etkiler. Ayağa kalkmak istiyorsan ayağa kaldıracaksın. Ama tahterevalli gibi bir sen, bir ben. Ne sürekli elinden tutan ne de elinden tutulan. Bazen kendi dünyamdan dışarıya gözlemci rolüyle bakıyorum. İnsanların tutkuları var ama ‘amaçları’ yok. Amacı olan da tutkusunu arıyor. Halbuki tutku, hissedilen bir şey. O olurken kendinden geçme hali oluyor. Ama öyle abartacak bir şekilde değil. Dışarıdaki derdimi, sıkıntımı kısa anlar için bile olsa unutmak, o bir hal işte hisseden biliyor zaten. İşte o anlarımı ne kadar çoğaltırsam hayatımda o kadar umut, neşe, doyum artıyor. Amacımı bulmak ise kendim doyuma ulaştıkça, daha çok bu hissi yaşamak ve yaşanmasını istemekle gelişiyor. Buradaki dikkat edilecek nokta ise yaşamasını isteyeceklerin hep aynı kişiler olarak takılıp kalmamak. Verdiğini almayan var ise, alması vermesi daha geçirgen, keyifli olacak ortamlar, insanlar yaratmak da amacım olabilir. İnsanız biz. Duracell pil reklamı değiliz. Birbirini tüketmeden, büyütebilecek, çoğaltabilecek ilişkilere, amaçlarla, tutkuların dans eden birlikteliğine…